Seni çok eskilerden tanırım. Dost musun, düşman mısın hâlâ ayırt edemedim. Bildiğim tek şey, bana hep kötülüğü telkin eden birisi olman. Galiba düşmanımsın benim.

Yalandan uyandırmadın...

Gıybetten usandırmadın

Zinadan utandırmadın

Yine de senden vazgeçemedim biliyor musun…

Sen…Günahlarımı sırtına yüklediğim

Sen…Azıttıkça yüreğini okladığım

Sen…35 yıl sinemde sakladığım

Seni hiç unutmadım.

Dertlerinle dert kattın dertsiz hayatıma. Ah derdine yandığım. Seninkiler dert mi? Senin gibi dostu olanın, senden büyük derdi mi olur?

Allah’ın peygamberinin bile senden Allah’a sığındığını bilir misin?

Sen var iken o kadar uğraşacak, cancazım

Hiç senden başkasıyla uğraşmam; neme lazım

Ama sana bu kadar da haksızlık etmemeliyim. Kabahat sende değil ki.

Eğer sen can dostun İblis’le gece gündüz birlikte gezip başıma olmadık çoraplar örerken, ben zamanımdan fedakarlık edebilseydim keşke… Oturduğum ekranın başından kalkıp, seccademin başına geçip sana da dua etseydim, gelmezdi bunlar başıma. Seni bir kerecik olsun karşıma alıp oturmadım. Bir akşamımı seninle sohbet etmeye ayırmadım. Yani seni terbiye edeyim dedim ama daha seni teşhis bile edemedim. Hep kendimi düşündüm dostum. Eğer çocukların kulağına okunan ezan gibi, başuçlarında masal okurcasına, ninni söylercesine rabbimin bir iki ayetini sinene akıtsaydım, belki adam oluverirdin. Gözün olsaydı, gözyaşlarını boşaltırdın belki de içime. Heyhat! Ben sana bunları çok gördüm. Kabahat sende değil dostum, kabahat bende.

Sen yükselmeye, yücelmeye elverişli birisin. Tatmin olduktan ve rabbinden razı olduktan sonra Cennet kapıları bile açılırdı sana. Ama ben ettim dostum, ben ettim.

Ah Derdine Yandığım,

Şimdi bütün bu ihmalkarlığıma bakıp…

…yüzüme tükürürdün dilin olsaydı

…yüreğime hançer saplardın elin olsaydı

…ayaklar altına alırdın hâlin olsaydı

Olsun dostum. Seni düşman bilirdim ama sen terbiye edilince dost olursun insana. Sana kızmıyorum. Sen kendini tanı yeter. O zaman rabbini de tanıyıverirsin.

Tanıdın mı kendini, söyle bana, sen kimsin!

Ben diyeyim, sen benim can kuşumsun, NEFSİMSİN…

Share.

Geboren am 18.07.1973 in Kassel ist Sait Gül dort zur Schule gegangen. Sein Studium absolvierte er im Bereich Bauingenieurwesen. In seiner Jugend entwickelte sich Gül im Gebiet der Religionswissenschaften und Geschichte. Er war jahrelang freier Journalist in Tageszeitungen und brachte selbst eine regionale Zeitschrift in Kassel heraus. Gül ist verheiratet und hat vier Kinder. Er ist ein leidenschaftlicher Leser von historischen Romanen.

Comments are closed.