Yalan söyleme hastalığına bulaşıp da ve durumun ciddiyetinden bihaber yaşayan o kadar çok insanımız var ki.

Hani derlerya insanlar konuşa konuşa anlaşırlar. Evet, konuşmanın ne derece önemli olduğunu hepimiz biliyoruz. Konuşmak bilmekte büyük bir nimet aslında. Bana konuşmayı bir kaç gün yasaklamış olsalar, naparım diye kara kara düşünürüm. Yani anlayacağınız konuşmaktan zevk duyan bir insanım.

Çünkü iletişim kurmamızda bize öncülük yapar dilimiz.

Duygular ve hissiyatımızı onunla karşı tarafa aktarırız.

Hemen Efendimiz (a.s.)´in Hâdis-î gelir aklıma:

Ya hayır söyle ya da sus“. O (a.s.), ömrü boyunca hiç bir zaman, hangi durumda olursa olsun yalana yeltenmemiş bir insandır.

Peki şimdi düşünelim, biz kaç defa susmasını becerebildik?

Ya da şöyle soralım, kac defa hayır konuştuk?

Hayatımızda sürekli doğruları söyledik?.

Siz hiç canınız istemediğinden sizi arayan kişilere „müsait değil“, veya „evde“ yok dedirttiğiniz oldu mu?

Yalan konuştuktan sonra bir de şunu söylediğiniz oldu mu peki: „aman napayım mecbur kaldım“?

Sahi yalanın mecburu olur mu?

İnsanlar ya bir menfaat için ya da rezil olamamak için yalan söylerler.

Tabii ki kendini korumak için söylenen yalanlarda var. İçine düştüğü sıkıntıdan kendini temize çıkartabilmek için atılan yalanlar. Var da var. Yalansız bir hayat düşünülemez mi oldu yoksa?

İnsanlar hayatlarının herhangi bir kısmında, şu veya bu nedenler yüzünden yalan söylemiştir.

Aile efradının söylediği yalanları örnek alıp düstur edinen çocuklar, yalanı bir alışkanlık olarak sürdürebilirler.

Bir baba telefon çaldığında avizeyi kaldıran çocuğuna, „evde yok de“ dedirtiyor ve daha sonra çocuğundan dürüst olmasını, hiç bir zaman yalan konuşmamasını talep ediyorsa, bu ne kadar verimli bir davranış olabilir ki?

Aile içerisinde söylenen ufak tefek zararsız olarak kabul edilen yalanlar, eşlerin birbirlerine olan güvenini sarsacak hatta hatta boşanmaya kadar varabilecek sonuçlara ulaşabilir.

Beyaz yalan diye birşey yoktur. Oda yalanın ta kendisidir. Yalanın büyüyü küçüğü olmaz. Yalan yalandır. Söyleyene herzaman zarar verir.

Yalan bize neyi kaybettiriyor hiç kafa yordunuz mu?

Yalan, insanlar arasında ki güveni sarsar. Toplum içerisinde kargaşaya sebep olabilir. Dostlukları yıkar. Aileleri bozar. Yalancının mumu yatsıya kadar yandığından, yani yalancının yalanı ortaya çıktığında artik güvenilmeyen kişiliğe sahip olur.

Peki alışkanlık yapar mı?

Elbette. Her fırsatta yalan söyleyen, ileriki zaman da yalan söylediğinin farkına bile varmayacaktır. Gençler, arkadaşlarıyla gittiği yeri söyleme konusunda ağızlarını yalana alıştırmışlardır.

Gençlerin veya çocukların daha çocuk yaşta ufak ufak yalan söylemeye başlaması çok düşündürücüdür.

„ […] Çocuklar hiç bir sebep yokken yalana başvurmazlar. Hiç bir çocuk doğuştan yalana eğilimli değildir. Aile içinde veya çevrede çok sık yalan söyleniyor olması çocuğun da yalan söyleme davranışını taklit etmesine ve yalan söyleyen kişileri model almasına neden olur. Çocuklarda bir uyum ve davranış bozukluğu olarak görülen yalan söyleme davranışının altında yatan sebepler aşağıdaki gibi özetlenebilir;

 a – „Sevgi ve şefkat eksikliği „

 b – „İlgi eksikliği „

 c – „Değersizlik ve onaylanma gereksinimi „

 d – „Aileden taktir görememe ve yetersiz ödüllendirilme“

 e – „Aşırı takdir ve aşırı ödüllendirilme“

 f – „Aşırı cezalandırıcı tutuma maruz kalma“

 g – „Kıyas amacı tutuma maruz kalma“

 h – „Küçümseyici ve aşağılayıcı tutuma maruz kalma“

 ı – „Korku ve kaygılar“

 Çocuklar aileleri tarafından yeterince sevilmediklerini ve kendilerine yeterli ilgi gösterilmediğini hissederlerse bu açığı kapatmak için yalan söyleyebilirler. Boğazı ağrımadığı halde yutkunamadığımı söyleyen bir çocuk ve ya gözünden yaş gelmeden canının yandığını söyleyerek ağlama taklidi yapan bir çocuk buna örnek olarak gösterilebilir.

Kendini değersiz hisseden bir çocuk çevresindekiler tarafından değerli algılanma ve onaylanma ihtiyacıyla sahip olmadığı bir şeye sahip olduğunu veya yapmadığı bir şeyi yaptığını ifade edebilir. Örneğin gerçekte sahip olmadığı halde yüzlerce arabası olduğunu, babasının çok zengin olduğunu söyleyen bir çocuk veya öğretmeninden aferin almadığı halde öğretmeninin kedisine aferin dediğini söyleyen bir çocuk bu duruma örnek olarak gösterilebilir […]“ (www.vuslatdergisi.com)

Bu konuda ailelerin yapabilecekleri şeyler: Önce kendilerinin ufaklı büyüklü yalanları bir kenara bırakması ve yalana başvuran çocuklara katı ceza verme yerine, daha verimli formüller düşünmeleri gerekecektir. Başta da ifâde etmeye çalıştık, ilk önce ebevynler yalanı bırakacak, daha sonra çocuklarının yalan konuşmamasını talep edecek. Aksini düşünemiyorum.

Share.

1984 wurde sie in Halle/Westfalen geboren. 2012 hat sie ihr Studium in Soziale Arbeit an der FH Bielefeld abgeschlossen. Im moment arbeitet ich als Sozial-Arbeiterin beim Jugendamt. Andere Tätigkeiten sind, Kolumnen und Bücher schreiben. Als freie Journalistin hat sie bereits in einigen türkischen Tageszeitungen gearbeitet. Seit 2010 ist sie DIB-Autorin.

Comments are closed.