Milletin ağzında, gazete manşetlerinde ve sosyal paylaşım ağlarının en gözde konusu: ENTEGRASYON!

Bu gün ondan bahsedelim istedim, hani belki entegre oluruz. Ne dersiniz? Ah entegrasyon ah! Müsaade etde artık entegre olalım da rahat bir nefes alalım. Kafamızı ne tarafa çevirsek hep seninle karşılasıyoruz. Bakkalda alışveriş yapıyoruz, kasadaki hanimefendi/beyfendi bize, entegrasyon dersleri vermeye başlıyor.

En basitinden arabamıza mazot alırken dahi onunla karşılaşıyoruz. Birtürlü entegre dedikleri şeyden nasibimizi alamadik yahu!. Bir zamanların yiğitleri dedelerimiz yıllar önce gelmiş Alamanya´ya. Çalışmış didinmişler, emek vermişler ter akıtmışlar ve vakti gelince de çekip gitmişler. Gitmişler mi? Çok isteselerde maalesef gidememişler. Hep bir gün dönerim hayali ile yaşamışlar. Bunun hayalini kurarken de boş durmamış bol bol para biriktirmişler. Evler, katlar, yatlar, koca koca mercedesler alabilmiş ama, geri dönemeyi yine de başaramamışlar.

Halen „bir gün dönerim“ hayali ile yaşayan nice dedelerimiz/ninelerimiz var. Sözünü ettiğim bu nesil: birinci nesil… Velhasil bizim onlarla pek bir işimiz kalmadı aslında, onları tek tek bakım evlerine(!) bırakmaya başladık bile!

Biz gelelim 3.nesile. Bırakın birinci nesilin peşini artık, onlar entegre olacakları kadar olmuşlar zaten. Biz 3.nesil´den yani bizlerden bahsedelim. Ben tam 26.sene önce dünya hayatına gözlerimi açmışım. Almanya´nın bir köyünde dünyaya gelmişim. Halen daha o köyde nefes alıp vermekteyim. İlk okul, orta okul derken şu an Üniversite sıralarında oturmaktayım.

Almancam kıvamında. Anlayabiliyorum. Konuşada biliyorum. Hatta yazadabiliyorum. Yani kısacası Almanya´nın anadiline hakimim. Bir fert olarak Almanya´da bilinmesi gereken kurallarını da ezberledim diyebilirim. İsterseniz tıkır tıkır sayada bilirim.

Alman komşum Frau/Herr Meier ile Almanya-Türkiye macı hakkında hiç tartışmadan, gayet insani ve güzel bir UYUM içerisinde çok rahat sohbet edebiliyorum. Akşamları saat 22´den sonra „RUHE ZEIT“lara çok önem veriyorum. Sarı torbaların, yeşil çöplerin ne zaman hangi tarihte çıkartılacağını biliyorum.  Zamanında kapının önüne koyuyorum. Saat 00:00´da çamaşır-bulaşık makinasını çalıştırmıyorum.

Alışverişte hak ve hukuka riayet etmeye çalışıyorum. Sokakta yere birşey atmıyorum, atanlara da çok fena fırca atıyorum. Hatta yerden kaldırtıp çöp kutusuna doğru yönlendiriyorum. Alman komşumu her gördüğümde selam veriyorum, hal ve hatrını soruyorum. Güneşli bir havada beni bahceye davet ettiğinde red etmiyor gidiyorum, bira yerine portakal suyu içmeyi tercih ediyorum. Dini ve kültürel günlerinde beni davet ettiklerinde onlara eşlik ediyorum.

„Frohes Fest“ diyebiliyorum. Ve bazen de bana „Ramazanınız/bayramınız kutlu olsun“ demelerini bekliyorum. Ama olsun demeselerde olur. İlk adımı ben atayım da gerisi önemli değil diye düşünebiliyorum. Dünyanın diğer ucunda bir yerlerde kasırga, deprem felaketi olduğunda üst komşum Meier gibi, ben de duygulanıyor hatta gözyaşı akıtabiliyorum. O halde şimdi şöyle bir soru sorma hakkına sahip olduğumu düşünerek soruyorum:

Neden üst komşum Meier halen bana entegrasyon dersleri vermeye çalışıyor ve benim daha entegre olmadığımı savunuyor? Bir şey daha: Acaba uyum nasıl ölçülüyor? Var mı bir fikri olan…

Share.

1984 wurde sie in Halle/Westfalen geboren. 2012 hat sie ihr Studium in Soziale Arbeit an der FH Bielefeld abgeschlossen. Im moment arbeitet ich als Sozial-Arbeiterin beim Jugendamt. Andere Tätigkeiten sind, Kolumnen und Bücher schreiben. Als freie Journalistin hat sie bereits in einigen türkischen Tageszeitungen gearbeitet. Seit 2010 ist sie DIB-Autorin.

Comments are closed.