Başlığını attığım cümlenin sözlük anlamı „En sonunda bir iş başarabildi“ anlamında kullanılan bir sözdür. Hayatımızın bir bölümünde mutlaka duymuşuz yada duyacağızdır. Yada bu işlem hiç olmayacaktır. Kim bilir.

Bir şeyler başarmak. Her insan mutlaka başarılı olmak ister. Onun çabasını verir aslında. Bazen fark eder ve bazen de bunun farkında bile olmaz. Aslında strateji hep aynıdır:

Başarı!

Hepimiz bir şeyler başarmak isteriz. Mutfakta ocağının başındaki bir hanimefendi, yapacağı kuru fasülye ve pilavını pişirirken gayet başarılı olmak ister. Arabasının lastiklerini değiştiren bir beyfendi de aynı şekilde başarılı olmak ister. Okul sıralarında ter döken bir öğrenci de yıl sonunda sınıf geçmek ve başarılı olmak ister.

İsterde ister…

İnsanlar iki cevherden oluşur aslında. Birinci cevher kendisidir. İkincisi ise olmak istedikleri kişidir. Hep bir şeyler olmayı isteriz. Kimisi iyi bir anne-baba, kimisi iyi bir öğrenci kimisi doktor, mühendis, kimyacı vs. vs.

Bir de insanın şöyle bir özelligi de vardır; çekingen olanlar cesur olmayı, taktir edilmeyenler taktir edilmeyi veya sevilmeyenler varsa onlarda sevilmeyi beklerler.

Bekleriz…

Hep bir şey olmayı bekleriz. Bazı anne-babalar çocuklarının büyük adam olmasını beklerler. Çocuklar “BÜYÜK” adam olmayı, büyüyünce olacaklarını zannederler. O halde onlar da büyümeyi beklerler.Ya olamazsam diye korkanlar da vardır bunların içinde. Biz hep bir şeyler bekleriz ama pek vermeyiz. Hep ver ver deriz. Al al demesini pek sevmeyiz. Şunu kast ediyorum aslında:

Her anne baba okulda çocuğunun başarılı olmasını ister. İster istemesinede kendisi bunun için ne yapar?

Mesela;

  1. Veli toplantısına gider mi?
  2. Çocuğunun derslerini takip eder mi?
  3. Okul idaresi ve öğretmenleriyle olan bağlantısı ne derece? Var mıdır acaba?

Veliler toplantısına gitmez vaktim yok der. Çocuğunun dersini takip etmez dizim başladı der. Okul idaresiyle uzaktan yakından alakası yoktur onlar beni arasın der… Ama yıl sonunda harikulade bir karne, hatta en kısa zamanda da çocuğunun „büyük adam“ olmasını bekler. Armut piş ağzıma düş yani.

Yok öyle yağma…

Bu işler böyle gitmiyormuş, artık bunu anlamanın vakti geldi de geçiyor bile.

Bakın yapılan bazı araştırmalar ne söylüyor kulak verelim:

„…Diaz (1989) tarafından yapılan bir araştırmada; akademik başarısı düşük ve sınıfta kalma riski taşıyan öğrencileri diğer öğrencilerden ayıran en önemli etkenin, anne-baba desteği ve ilgisinden yoksunluk olduğu saptanmıştır. Aynı araştırmada, anne-baba katılık, tutarsızlık ve geçimsizliğinin de düşük okul başarısında önemli bir risk faktörü olduğu görülmüştür…“

Sonuç itibari ile,

kedi olalı bir fare tuttun diyeceğimiz yerine, Anne-baba olalı ben çocuklarıma ne verebildim sorusunu kendimize sormalıyız bence.

Ne dersiniz?

Share.

1984 wurde sie in Halle/Westfalen geboren. 2012 hat sie ihr Studium in Soziale Arbeit an der FH Bielefeld abgeschlossen. Im moment arbeitet ich als Sozial-Arbeiterin beim Jugendamt. Andere Tätigkeiten sind, Kolumnen und Bücher schreiben. Als freie Journalistin hat sie bereits in einigen türkischen Tageszeitungen gearbeitet. Seit 2010 ist sie DIB-Autorin.

Comments are closed.