‘Çocuğun istekleri bitmez’. ‘Al babam al’. ‘Oğlum, biraz bizi de düşün, zengin değiliz’. Bu şekilde çocuklarının bitmeyen isteklerinden ötürü şikayetlerini dile getiren anne ve babaların sözlerine şahid olmayan belki yoktur. Çocukların bitmek bilmeyen tüketimleri almanya’da ki türk ailelerinin büyük bir sorununu teşkil ediyor.

Çocukların ve gençlerin muhakkak ihtiyaçları vardır ve olacaktır. Bilhassa Almanya’da yaşayan çocuklarımızın ihtiyaçları, Türkiye’de ki çocuklara nisbeten daha fazla olması da tabii ki gayet normaldir. İmkanların çok ve geniş olduğu bir dünya’da, ihtiyaçlarda o nisbette çoğalır. Fakat ardı arkası kesilmeyen abartılı tüketim bir hastalıktır. Ve ne yazık kı bir çok genç arkadaşımızın böyle bir hastalığa maruz kaldığı da bir vakadır. Ve bu hastalığı tedavi etme, anne babalara ve de genç cocuklarımızın bizzat kendilerine düşmektedir.

Çocuğun TV’de gördüğü her önemsiz oyuncağı veya bilgisayar oyununu alma hevesi, ihtiyaç’tan ziyade, çocuğun ‘sınıf’ta ki arkadaşlarına ayak uydurma’ isteğinin bir eseridir. Çocuk böyle durumlarda, arkadaşlarıyla aynı statü’ye ‘erişebilme’ adına, belki hiç te ihtiyaç duymadığı halde, gördüğü her şeye sahip olmak ister ve bununla beraber tabii ki kapitalist sistemin sömürüsünden habersizdir. O sadece muhtemelen aşağılık kompleksini yenme, arkadaşlarına karşı mahcub duruma düşmeme, veya belki de, sahip olduğu o eşya ile bir üstünlük taslama derdindedir. Sahip olduğu o ufacık ve önemsiz gibi görünen şey, onun için bir onur kaynağıdır ve dünyalara bedeldir…

Bu bağlamda, ders verme amaçlı bulunduğum bir eğitim merkezinde yaptığım bir izlenimimi paylaşmak isterim:

Öğrencilere ‘Nachhilfe’ (ders yardımı) verirken çocukları daima motive etmeye ve böylece derslerine karşı daha da özen göstermelerini sağlamaya çalışırım. Oyun ve yarışmalarla onları heyecan’a getirmeye, bıkkınlıktan uzak tutmaya çalışırım. Nitekim bir gün bu öğrencilere, okul karnelerini belirli puan miktarınca düzelttikleri takdirde, bir hediye vereceğim vadinde bulundum. Fakat ilginç olanı, bu çocukları hiçbir hediye ile ikna edemedim, zira onlar bütün bunlara sahiptiler zaten.

Çocuğun istediği her şeye sahip olabildiği bir dünya da, nasıl onlardan okumalarını, gayret göstermelerini, çalışkan ve disiplinli olmalarını bekleyebiliriz?

Ebeveynlerin çocuklarını kırmadan, güzel ve tatlı bir üslub ile, istedikleri eşya’nın fevkalade gereksiz olduğunu anlatmaları gerekir. Fakat burda üslub çok önemlidir. Hafif ağır bir ifade tarzı, çocukların inat duygusunu daha da pekiştirip, belki de hiç istemedikleri halde, o eşya’ya sahip olma arzusunu artırabilir. ‘’Olmaz’’ deyip, defteri kapatırcasına çocuğa katı davranmak, cimrilik veya kötülük yaptığınız fikrini bile uyandırabilir.

Şöyle bir fikir de uygulanabilir:

Çocuklarımıza basit gördükleri eşyaları onlara hediye edebiliriz. Bu hediye bir kitap, veya bir oyuncak olabilir. Çocuk ilk defasında muhtemelen yüzünü ekşitecek, belki de size kızacaktır. Fakat onunla her hediyeleştiğinizde, o hediyenizin kıymetini daha da anlıyacaktır.

Ekonomik sistemi tamamiyle tüketim (consumption) üzerine bina edildiği bir dünya’da yaşıyoruz. Attığımız her adımı dikkatli atmalı, içinden çıkamayacağımız yollara girmemeliyiz.

Share.

Studiert Wirtschaftswissenschaften an der Ruhr-Universität Bochum. Derzeit engagiert er sich an verschiedenen Projekten und Institutionen. Dazu gehören politische Hochschularbeit oder auch ehrenamtliches Engagement in diversen Netzwerken und NROs. Er schreibt als freier Autor für verschiedene Publikationen.

Comments are closed.